İnsan ve Doğa Etkileşimi
Canlılar, çevrelerindeki canlı ve cansız varlıklar sayesinde yaşamlarını sürdürmektedir. Hava küre, su küre, taş küre ve canlı küre yeryüzünde yaşamı sağlayan doğal ortamlardır.
İnsanlar da diğer canlılarda olduğu gibi bu çevreden etkilenmektedir. İnsanın diğer canlılardan farkı, çevreden etkilenirken bir yandan da çevreyi önemli ölçüde etkilemesidir.
İlk insanlar, tamamen doğa koşullarına bağlı olarak yaşamlarını sürdürdükleri için yaşam alanı olarak elverişli koşullara sahip olan yerleri seçmişlerdir. Örneğin Güney Afrika Cumhuriyeti’nin güney kıyılarında yer alan Blombos, Fransa’nın güneyindeki Lascaux (Lesku) ve Antalya’daki Karain mağaralarında elde edilen buluntular, bu yerlerin Paleolitik Dönem’de yaşam alanı olarak kullanıldığını kanıtlamaktadır (Fotoğraf 1.1.1).
Buna göre ilk insanların, yaşam alanı olarak iklimin elverişli olduğu ve kolayca besin maddeleri bulabilecekleri alanları seçtikleri görülmektedir. Bu durum aynı zamanda ilk insanların doğa koşullarına daha çok bağımlı olduklarını göstermektedir.
Paleolitik Dönem’de insanların doğaya etkisi az iken Neolitik Dönem’de bu etki artmıştır. Neolitik Devrim olarak adlandırılan tarımın keşfi ile insanlar toprağı işlemiş, tarım alanlarını sulamak için kanallar yapmış ve doğal bitki örtüsüne İnsanlar, üretim araçlarını geliştirdikçe doğaya daha çok etkide bulunmuşlardır. Örneğin sabanın icadıyla tarım alanları genişlemiş ve doğal bitki örtüsüne daha çok zarar verilmiştir.zarar vermişlerdir.
İnsanlar, tarımla birlikte doğayı etkilerken aynı zamanda doğa koşullarına da bağımlı kalmışlardır. Çünkü tarım yapabilmek için verimli topraklara, suya ve elverişli iklim koşullarına ihtiyaç duymuşlardır. Örneğin Çin, Hindistan, Mısır ve Mezopotamya’da yerleşme ve tarım için vadi tabanları ve ovalar seçilmiştir (Fotoğraf 1.1.2).
Bu dönemde ülkemizde de su kaynaklarına yakın yerlerin bazılarında yerleşmeler kurulmuştur. Örneğin Çatalhöyük (Konya), Hattuşa (Çorum) ve Çayönü (Diyarbakır) Neolitik Dönem’deki yerleşim alanlarındandır.
Kalkolitik Dönem olarak adlandırılan ve madenlerin işlenmeye başlandığı süreçte insanların doğaya etkisi artmıştır. İnsanlar, maden işlemek için toprak ve bitki örtüsünü ortadan kaldırarak ekosisteme zarar vermiş, madenleri işlemek için enerji kaynağı olarak ağaç kullanmış, böylece ormanlara zarar vermişlerdir.
İnsanların doğaya etkisi, Sanayi Devrimi’nden sonra üst düzeye çıkmıştır. Bu dönemden sonra tarım alanları genişlemiş, doğal kaynakların tüketimi artmış, çevre kirliliği önemli bir sorun hâline gelmiştir.
İnsanın çevrede yarattığı bu tahribat, tehlikeli boyutlara ulaşmıştır (Fotoğraf 1.1.3). Bu nedenle günümüzde birçok uluslararası örgüt, çevre sorunlarını çözmeye çalışmaktadır. Çünkü doğadan yararlanırken doğanın kendini yenilemesine olanak tanınmalı ve doğaya karşı duyarlı olunmalıdır. Aksi takdirde yaşam alanları yok edilmiş olur.
İnsan ile doğa arasındaki etkileşim günümüzde de her alanda devam etmektedir. Beslenme, barınma ve ekonomik etkinlikler gibi yaşamsal faaliyetlerimiz, büyük ölçüde doğal koşullardan etkilenmektedir.
Turizm faaliyeti büyük ölçüde doğal koşullara bağlıdır. Örneğin deniz ve kış turizmi (Fotoğraf 1.1.4), iklim koşulları ile yer şekillerinin elverişli olduğu yerlerde gelişmiştir. Örneğin İspanya, Fransa, Yunanistan ve Türkiye’de deniz turizminin gelişmiş olması bu yerlerdeki geniş kumsallara, yaz mevsiminin uzun ve sıcak olmasına bağlıdır. Aynı şekilde İsviçre ve Türkiye’de kış turizminin gelişmiş olması, bu yerlerde dağların bulunması ve kışın kar yağmasıyla ilgilidir.
Tarımsal üretimin yoğun olduğu yerler; toprak yapısı, su kaynakları ve iklim koşullarının elverişli olduğu alanlardır. Bu nedenle geniş düzlüklere, elverişli topraklara ve iklim koşullarına sahip olan Çin, Hindistan, Rusya, ABD, Fransa ve Türkiye tarımsal üretimin yoğun olduğu alanlardır. Türkiye’nin dünya fındık, incir, kayısı, kiraz, vişne ve ayva üretiminde ilk sırada yer alması da öncelikle ülkemizin doğal koşullarıyla ilgilidir.
Mera hayvancılığı (Fotoğraf 1.1.5), öncelikle bitki örtüsüyle ilgili bir etkinliktir. Bu nedenle bitki örtüsü elverişli olan ABD, Hindistan, Brezilya, Arjantin ve Türkiye en fazla sığır besleyen ülkelerdendir. Aynı şekilde Avustralya, Çin, Hindistan ve İran’da beslenen koyun sayısının fazla olması, bu ülkelerin doğal koşullarıyla ilgilidir. Türkiye de doğal koşulları bakımından koyun yetiştiriciliğine elverişli ülkelerdendir.
Madencilik, jeolojik yapıya bağlı bir etkinliktir. Bu nedenle ABD, Rusya, Çin ve Güney Afrika Cumhuriyeti gibi bazı ülkeler madencilik bakımından zengindir. Türkiye’nin de bor mineralleri, krom ve bakır gibi madenler bakımından zengin olması, ülkemizin jeolojik yapısıyla ilgilidir.
Sanayi merkezlerinin kurulacağı yer seçiminde ham madde, su kaynağı, enerji kaynağı, yer şekilleri ve iklim koşulları gibi doğal faktörler büyük ölçüde etkili olmaktadır. Ayrıca bir bölgede en çok gelişmiş olan sanayi kolu da büyük ölçüde doğal kaynaklara bağlıdır. Örneğin ülkemizde buğdayın en çok üretildiği yer İç Anadolu olduğundan bu kesimde unlu ürünler üreten sanayi kuruluşları yoğundur.
En çok tükettiğimiz besin maddeleri büyük ölçüde, yakın çevremizde yetişenlerdir. Örneğin Çin’de pirinç çok tüketilirken ülkemizde buğday ürünleri daha çok tüketilmektedir.
Kullandığımız giysilerin seçiminde daha çok doğa koşulları etkili olmaktadır. Sıcaklığın düşük olduğu Grönland Adası’nda yaşayan insanlar yıl boyunca kalın giysiler kullanırken sıcaklığın yüksek olduğu Kenya’da ise yıl boyunca ince giysiler kullanılmaktadır. Ülkemizde ise dört mevsim belirgin olarak yaşandığı için mevsimlere göre kullandığımız giysiler değişmektedir.
Meskenlerimizin yapımında kullanılan malzemeler, çoğunlukla çevrede bulunan maddelerdir. Bu nedenle ormanların geniş yer kapladığı İskandinav ülkelerinde daha çok ahşap, kuraklığın egemen olduğu Kuzey Afrika ülkelerinde ise daha çok kerpiç (Fotoğraf 1.1.6) yapılaradır. Ülkemizde de ormanların geniş yer kapladığı Karadeniz kıyılarında ahşap meskenler yaygın iken yağışın az olduğu İç Anadolu’da kerpiç, kayaçların yaygın olduğu Akdeniz kıyılarında ise taş meskenler yaygındır.
İnsanlar, teknolojinin olanaklarından yararlanarak doğanın olumsuz etkilerinden kurtulmaya çalışmaktadırlar. Bunun için yollar, tüneller, köprüler, viyadükler, barajlar ve boru hatları yapmaktadırlar. Böylece ulaşım kolaylaşmakta, suyun az olduğu yerlere su taşınmakta, bazı enerji kaynakları daha az masrafla daha kolay taşınabilmektedir. Ayrıca insanlar, iyi yalıtıma sahip konutlar yaparak ve çeşitli enerji kaynaklarını kullanarak sıcaklığın düşük olduğu alanlarda da yaşamını sürdürebilmektedirler.
Doğal afetler, can ve mal kayıplarına neden olmaktadır. İnsanlar, çeşitli önlemlerle bazı afetleri önlemekte bazılarının da neden olduğu can ve mal kaybını azaltabilmektedirler. Örneğin barajlar (Fotoğraf 1.1.7) veya ağaçlandırma sayesinde sel ve taşkınları önleyen insanlar, erken uyarı sistemleri ve dayanıklı yapılar sayesinde depremin neden olduğu can ve mal kaybını azaltabilmektedirler. İnsanlar, bir yandan yanlış arazi kullanımı sonucu toprak erozyonuna neden olurken bir yandan da ağaçlandırma yaparak erozyonu önlemekte ve orman alanlarını genişletebilmektedirler.